19 Mart 2014 Çarşamba

       HERAKLEİTOS (M.Ö. 535 - M.Ö. 475)



Heraklitos  Anadolu'da Efes'de yaşayan Sokrat öncesi bir filozoftur.Efes'in yerlisi olduğu ve babasının adının Bloson olduğu gibi detaylar dışında hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Batı felsefe tarihinde dinamik bir felsefi sistem ortaya koyan ilk kişidir.Ephesos’ta (Efes) doğup yetişmiştir. Aşağı yukarı M.Ö. 540-480 yılları arasında yaşadığı hesaplandığına göre, Herakleitos, Miletli filozoflardan daha genç, Ephesos’un aristokrat bir ailesinden. Yapıtı çok güç anlaşılır, karanlık bir üslup ile, özdeyişler biçiminde yazılıymış. Onun için ilk çağda ona “karanlık Herakleitos” denmiştir.Yurdunun politik sosyal gelişmesinin beğenmeyip köşeye çekilen, bu yalnızlığı içinde varlıkların özünü kavramaya çalışan Herakleitos, yığını hor görür. Ona göre yığın anlayışsızdır, her şeyin dış yönüne takılıp kalır, boş inançlar içinde yuvarlanıp gider. Herakleitos'un yaşamı için buraya tıklayınız .



Herakleitos'a göre evrenin evrensel bir yasası vardır.Var olan her şey o yasaya göre meydana gelmiştir ve evrenin maddi elementleri o yasa sayesinde dengede durmaktadır.Herakleitos evrenin bütünlüğünün gece ve gündüz,sıcak ve soğuk gibi zıtlıkların dengesinden oluştuğuna ya da her şeyin tek bir süreç veya maddenin parçası olduğuna inanır,bu monizminde ilkesidir.Ancak aynı zamanda bu zıt çiftler arasında sürekli bir gerilim olduğunuda ileri sürer ve bu yüzden de her şeyin daimi bir değişim halinde olması gerektiği sonucuna varır. Örneğin gündüz geceye,gece yeniden gündüze dönüşür.Herakleitos'un düşüncelerini örneklendirdiği nehir örneği vardır.'Aynı nehire iki kez girilmez' der.Bununla kastettiği nehre girdiğimiz zaman o an ayağımızın altından akan suyun akıp değişeceği aslında sabit gibi duran nehirin aslında sürekli suyun değişimine şahit olduğunu söyler.Bir kez girilen nehir ile bir başka zaman yine aynı yerden aynı durumlarda girsen dahi o aynı nehir değildir artık zaman bir kere farklıdır.Herakleitos evrendeki her maddenin daimi ve sürekli bir değişim içinde olduğuna inanmaktadır.





14 Mart 2014 Cuma

             THALES (M.Ö. 624 - M.Ö. 546)

Miletli Thales, Sokrates öncesi dönemde yaşamış olan Anadolulu bir filozoftur. İlk filozoflardan olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak adlandırılır. Eski Yunan'ın yedi bilge'sinden ilkidir. Ticaretle uğraşmış ve bu nedenle Mısır'da bulunmuştur. Elimize ulaşmış hiçbir metni yoktur. Yaşadığı döneme ait kaynaklarda da adına rastlanamaz ancak hakkındaki bilgiler Heredot ve Diogenes laertios gibi antik yazarlardan edinilir. Bertrand russel'e göre felsefe Thales ile başlamıştır.Diogenes Laertios’un söylediğine göre, Yedi bilgeler Atina’da M.Ö. 582 civarında kuruldu. Thales yedi bilgelerin arasında yer almaktadır.

                         'HER ŞEYİN KAYNAĞI SUDUR'

Thales 'kosmosun temel maddesi nedir?' sorusunu sormuş ve cevap olarakta evrendeki her şeyin tek bir maddeye indirgenebileceği fikri ile yani monizm teorisi ile cevap vermiştir. Thales'e göre evrenin temel maddesinin diğer her şeyi oluşturabilecek,yaşam için gerekli,hareket ve değişme kabiliyetine sahip bir madde olduğundan yola çıkmıştır. Ve bu arada suyun tüm yaşam için vazgeçilmez olduğunu,hareket ettiğini ve buzdan buhara tüm formlara girdiğini gözlemiştir.Bunun üzerine tüm maddelerin görünüşlerine bakmaksızın temellerinde suyun olduğunu ileri sürmüştür.Ayrıca Thales her büyük kara parçasının bir su kıyısında biter gibi göründüğününde farkına varmıştır,depremlerinde sudaki bazı dalgalanmalar ve çatlaklardan meydana geldiğini söylemiştir.


          Peki siz Thales'in görüşlerine katılıyor musunuz?

13 Mart 2014 Perşembe

                       BİLGİ FELSEFESİ

Bilgi felsefesi felsefenin, insan bilgisinin kaynağını, sınırlarını, geçerliliğini ele alan dalına bilgi felsefesi denir. O, belli bir bilgi türünü değil de, bilen özne ile bilinen obje arasındaki ilişki ile ortaya konulan bilgi sürecini genel olarak ele alır; bu sürece giren tüm öğeleri inceler. İnsanın sahip olduğu akıl, sezgi gibi yetilerinin insan zihninde olup olmadığı, varsa görünüşleri ve ötesindeki varlığı bilmemize imkân verip vermeyeceği gibi problemler ve bunların çözümlerini araştırır.

  BİLGİ FELSEFESİNİN TEMEL SORULARI;

  • Bilginin Kaynağı; İnsan, genel bir düşünce ile, kendisini kuşatan evrenle ilgili bir takım bilgilere sahip olur. Zihnimizde iyiliğe, kötülüğe, güzelliğe, hakikat ve hayata, matematik prensiplerine vb. ait bilgiler vardır. “2+2=4”, “Ay, Dünya’nın uydusudur.” birer bilgi örneğidir. Acaba zihindeki mevcut bilgiler nasıl meydana gelmiştir, nasıl meydana geliyor? Bilgilerin meydana gelmesinde rol oynayan faktörler nelerdir? Akıl mı, deney mi; yoksa bunlardan tamamıyla farklı başka faktörler var mıdır?

         Bütün bu sorulara;

         Rasyonalistler, bilginin akla dayandığını,
         Empristler, bilginin deneye dayandığını,
         Sensualistler, bilginin duyuma dayandığını,
         Entüisyonistler, bilginin sezgiye dayandığını,
         ileri sürerek birbirlerinden farklı şekilde açıklık getirmeye çalışmışlardır.
  • Bilginin Değeri; Bilginin, araştırdığı olaya ve konuya uygunluğu demektir. Doğru bilgi, açıkladığı gerçekliği olduğu gibi yansıtan bir bilgidir. Örneğin “Şu kalem kırmızıdır” gibi bir önermede, işaret ettiğim kalem gerçekten kırmızı ise, doğrudur.Elde ettiğimiz bilgi, objesine uygun mudur, değil midir? Varlığın doğru bilgisine ulaşılabilir mi? Bilgi gerçeği verebilir mi? gibi sorular da hangi bilginin doğru olduğuna açıklık getirmeye çalışır.

BİLGİ FELSEFESİNİN TEMEL PROBLEMİ;

     DOĞRU BİLGİNİN İMKANSIZLIĞI;

  • SEPTİSİZM; İnsan zihninin değişmez bir gerçeğe ulaşamayacağını, hakikat olarak kabul edilebilecek bir şey için zihnimizde bir ayraç bulunmadığını, bundan dolayı da kesin hükümler vermekten kaçınmamızın ve herşeyden “prensip olarak şüphe etmemizin” doğru olacağını kabul eden görüştür. Şüphecilik, bir bilginin doğru ya da yanlışlığına ait yargıyı kabul etmediği gibi inkâr da etmez. Sadece bu bilgilerden şüphe eder.
  • SOFİSTLER; Sofist Protagoras, “İnsan her şeyin ölçüsüdür” di-yerek, doğruluğun insanlara göre değiştiğini ileri sürmüştür. Üşüyen insan için rüzgarın soğuk, üşümeyen için soğuk olmadığını belirterek herkes için geçerli mutlak bir bilginin olamayacağını savunmuştur.

    DOĞRU BİLGİNİN İMKANI;

  • DOGMATİZM; Bilginin kesin ve değişmez nitelikte olup olamayacağını hiçbir eleştiriye tabi tutmadan, aklın mutlak ve değişmez olanı bilebileceğini, düşünme ve akıl yoluyla değişmez, kesin gerçeklere ulaşılabileceğini kabul eden öğretidir.Dogmatik düşüncenin ilk temsilcileri ilkçağ doğa filozoflarıdır. Bu filozoflar evrenin özünü, ana maddesini bir ilk prensibe dayandırarak, kesin olarak bildiklerini ileri sürmüşlerdir. İşte bu ilk nedenin ne olduğunu kesin olarak bildiklerini kabul ve iddia eden bu filozoflara dogmatik filozoflar denilir.
  • RASYONALİZM;Rasyonalizme göre doğru bilgi olanaklıdır ve doğru bilginin ölçütü akıldır. Rasyonalistlere göre matematik bilgiler, aklın ilkeleri kesin bilgilere örnek oluşturur. Sokrates, Platon, Aristoteles, Descartes, Hegel rasyonalist filozoflara örnektir.
  • EMPİRİZM; Rasyonalizmin karşıtı olan bu akıma göre doğuştan gelen hiçbir ilke ya da bilgi yoktur, bütün bilgiler duyu ve deneyimlerden gelir.Güneşin yakıcı olduğu, Tanrı’nın var olduğu bilgisini insan sonradan edinir. Bu akımın savunucuları arasında John Locke ve David Hume vardır.
  • POZİTİVİZM; Pozitif felsefeyi geliştirip sistemleştiren A. Comte’a göre, bilimin tek amacı olgular arasındaki değişmez ilişkileri ya da doğal yasaları bulmaktır. Bu amaç ise yalnızca gözlem ve deney yoluyla gerçekleştirilebilir. Gözlem ve deney yoluyla kazanılan bilgi pozitif bilgidir.Pozitivizm, araştırma alanı olarak sadece olguları görür. Olguların bilgisi, olayların özünü ve gerçek nedenini vermez; ama olayları idare eden yasaları verir. Bu yasalarla gelecek hakkında öngörüde bulunuruz.
  • PRAGMATİZMİ; Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak, yalnızca eylemlerin sonuçları ile değerlendiren ve onlara yalnızca “fayda”açısından bakan felsefe yaklaşımıdır.


       Bilgi felsefesi video ders anlatımı için buraya tıklayınız .

                    VARLIK FELSEFESİ

Varlık felsefesi / Ontoloji ; Varlığı konu olarak ele alan felsefe, genel bir varlık kavramı üzerinde durur. Varlık, evrende varolan herşeyin ortak adıdır. Buna göre varlık, insan bilincinin dışında ondan bağımsız olabileceği gibi, zihne bağımlı olarak da bulunabilir. Örneğin, ağaç, kalem, ev gibi nesneler insan zihninden bağımsız olarak varolan gerçek varlıklardır. Bu tür (gerçek) varlıklar zamana ve mekana bağlı olarak değişir, gelişir ve yok olabilirler.
Sayılar, geometrik şekiller, p (pi) sayısı gibi insan bilincinde ve ona bağımlı olarak varolan düşünsel (ideal) varlıklar da vardır. Bu varlıklar zaman ve mekan dışı olup, zihnimizde olduğunu kabul ettiğimiz varlıklardır.
Felsefe, düşünsel ve ideal varlığı biraraya getirip genel bir varlık kavramı üzerinde dururken, “Varlık nedir?”,“Varlık var mıdır?”,“Varlığın ilk maddesi nedir?” gibi sorular sorar. Felsefe, varlıkla ilgili çeşitli soruları problem olarak ayrı ayrı inceleyip tartışma konusu yapar.
Varlık, felsefenin konusu olduğu gibi bilimin de konusunu oluşturur.Ancak felsefe ile bilimin varlığı algılayışları ve yaklaşımları arasında farklılık vardır. Felsefe açısından varlık, bir yönüyle değil, genel olarak ele alınır. Varlığın var olup olmadığı sorgulanır. Felsefede varlık, akıl yoluyla, saf düşünce etkinliğiyle yorumlanır.Buna karşılık bilime göre varlık; her durumda var olarak kabul edilir. (Felsefedeki gibi var olup olmadığı sorgulanmaz.)Ayrıca her bilim, varlığın bir yönünü konu alır. Biyoloji canlı varlığı, psikoloji insanın psişik yönünü, coğrafya yerküreyi konu edinir.

Varlığı ele alan, irdeleyen bilgi dalı ontoloji, varlığı iki temel problem açısından ele alır:
– Varlığın var olup olmadığı sorunu
– Varlık varsa, bunun ne olduğu sorunu
“Varlık var mıdır?” sorusuna verilen birbirine karşıt yanıt vardır.
Nihilizm: Bilginin mümkün olduğu görüşünü reddeden, kendisinden şüphe edilemeyen hiçbir şeyin olmadığını öne süren ve maddi gerçekliğin varlığını yadsıyan bir öğretidir. Bunun nedeni “varlığın varolup olmadığını bilmenin imkânsız görülmesinde yatar. “Varlık var mıdır?” sorusunu olumsuz karşılar ve “yoktur” diye cevaplar.
Bu yaklaşımı, Gorgias, “Hiçbirşey yoktur, olsa bile bilinemez, bilinse bile başkasına aktarılamaz” sözüyle vurgulamıştır.

Realizm: Varlığı, var olarak kabul eder. İnsan bilincinden bağımsız olarak varlığın mevcut olduğunu iddia eder.
Realizme göre, biz varlığı ya doğrudan duyularımızla algılarız ve algıladığımız evren bizim kavradığımız gibidir; ya da zihnin imkânları aracılığıyla onun varlığını biliriz. Ancak, varlığın varolduğu kabul edildikten sonra, zihne kaçınılmaz olarak “Varlığın ne türden bir varlık olduğu” sorusu belirir. Filozoflar bu soruya farklı şekillerde cevap vermişlerdir.

VARLIĞIN NE OLDUĞU PROBLEMİ ;

a. Varlığı “Oluş” Olarak Kabul Edenler;
Varlıkta sürekli bir değişme ve oluşun gerçekleştiğini savunan yaklaşımdır. Bu anlayış, varlığın statik bir açıdan ele alınamayacağını, onun bir değişme ve oluş süreci olarak görülmesi gerektiğini savunur. O halde evren mekanik bir varlık değil, canlı bir oluştur.
Her şeyin oluş (değişme) halinde olduğunu savunan Herakleitos, bu düşüncesini “Değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir” sözüyle dile getirmiştir. Oluşun başlangıcı ve sonu yoktur. Hayat da, bu sürekli varoluş ve yok oluşun ard arda gelişinden ibarettir.
b. Varlığı “idea” Olarak Kabul Edenler;
Varlığın idea (düşünce)dan oluştuğunu savunan, varolan herşeyi düşünceye bağlayan, insan düşüncesinden bağımsız bir nesneler dünyasının ya da bir gerçekliğin varlığını yadsıyan yaklaşımdır.
İdealistler, maddenin gerçek olmadığını, gerçeğin zihnimizde yer alan ide’lerden oluştuğunu savunurlar. Örneğin güzellik idesi, güzel diye algılanan bütün varlıklardan daha gerçektir. Bunun gibi, ağaç idesi de şu ağaçtan daha fazla bir şey ifade eder. Çünkü ikinciler varlıklarını birincilerden almışlardır. Güzel diye algılanan bir çiçek yok olur, unutulur ama çiçek fikrinin kendisi yok olmaz.
Platon: Platon’a göre gerçek varlıklar idealardır. Duyusal dünyadaki varlıklar idealardan pay almak suretiyle var olurlar ve bunlar ideaların, yalnızca görünüşleridir.
Aristoteles: Aristoteles, idea olarak belirttiği formu varlığın içinde görmüştür. İdealar tek tek nesnelerin özüdür. Madde, bu form sayesinde biçim kazanır ve gerçek olur. Örneğin bir heykelin ideası, sanatçının ona verdiği form, yani biçimdir.
Hegel: Asıl ve gerçek varlık, insan zihninden bağımsız olarak var olan Mutlak akıl (Geist)dır. Bu Mutlak akıl, evrensel ve manevi bir varlıktır. Bu görüşün idealist olarak değerlendirilmesinin nedeni, Hegel’in varlığı temelde tinsel bir töz olarak belirlemesidir.
c. Varlığı “Madde” Olarak Kabul Edenler;
Varlığı madde olarak ele alan görüşe materyalizm denir.
Materyalizm, evrendeki tek cevherin madde olduğunu, maddenin düşünceden bağımsız olarak varolduğunu ve bütün varlıkların maddeden türediğini ileri sürer.
Bilinç, ruh gibi tinsel varlık da dahil, bütün varlığı madde olarak anlar ve maddenin dışında başka bir varlık olduğunu kabul etmez. Düşünme, hayal gibi olayları da maddenin kuvvet ve hareketleriyle açıklar.
Demokritos: Var olan her şeyi sonsuz sayıda atoma ayırmıştır. Her şey atomların birbirlerine çarpması sonucunda, mekanik bir zorunlulukla oluşur. Atomlar belli bir sıra ile birleşerek veya ayrılarak varlıkları oluşturur.
Hobbes: Gerçekte var olanın, cisim veya madde olduğuna inanır. Ona göre dünya mekanik hareket kanunları tarafından yönetilen cisimlerin bütünüdür. Bütün gerçeklikler yalnızca maddi olarak düşünülebilir.
Marks: Evrendeki hareket ve değişme maddeden başka bir şey değildir. Ona göre madde biçim değiştirir. Tüm değişmelerin temelinde karşıtlık ve çatışma vardır. Düşünce, maddeden sonra gelen ve ona bağlı olan varlıktır.
d. Varlığı Hem “Düşünce” Hem “Madde” Kabul Edenler;
Varlığın düşünce ve madde gibi iki cevherden meydana geldiğini savunan anlayışa dualist anlayış denir. Dualizm, varlıkta daima iki prensibin varlığını kabul eder.
Descartes: Varlıkta iki töz vardır: Biri “ruh”, öteki de “madde”. Ruh, düşünen, madde ise yer kaplayan bir tözdür. Bunlar arasında hiçbir birleşme noktası yoktur; yalnızca insanda bir araya gelirler.
e. Varlığı “Fenomen” Olarak Kabul Edenler;
İnsan zihninden tam anlamıyla bağımsız olmayan bir varlık alanı vardır; insan bu varlık alanını bilebilir. İnsanın bilinci tarafından belirlenen bu varlığa “fenomen” denilmektedir. Fenomen, insana göründüğü şekliyle varlıktır. Fenomene, Husserl’in “özü görme” denilen yöntemiyle ulaşılabilir.
Husserl: Var olanın yalnızca fenomenler olduğunu söyler. Bu fenomenin insan bilinci tarafından bilinebileceğini savunur. İnsan onların özünün bilgisini edinebilir. Ona göre varlığın bilinçten bağımsız bir var olma durumu yoktur; varlıklar bilincimizin bilgi nesneleri olarak vardırlar. Yani bizim zihnimizin olanakları çerçevesinde var olurlar.

Varlık felsefesi  video ders anlatımı için buraya tıklayınız .


                 FELSEFE - BİLİM İLİŞKİSİ


Felsefe ve bilim dünyasında üzerinde en çok düşünülmüş konulardan biride felsefe-bilim ilişkisidir.Peki bu alanları birbirine bağlayan ve birbirlerinden farklılaşmalarını sağlayan yönler nelerdir? 

Başlangıçta felsefe ile bilim iç içedir. Filozof ile bilim insanı aynı kişilerdir. Hatt batı felsefesinde ilk filozof Thales evrenin ana maddesinin su olduğunu söylerken filozoftur,ama aynı zamanda evrendeki değişimlerden,güneş tutulmasından söz ederken ise bilim insanıdır. Yine aynı şekilde Platon, evrenin idea-görünüş ayrımını söylerken filozof, ama akademiasına hitaben 'geometri bilmeyen içeri girmesin' derken bir bilim insanıdır.

BENZER YÖNLERİ;
  • Her ikisi de akla ve düşünme yasalarına dayanarak kendilerini haklı kılmaya çalışırlar.
  • Her ikisi de evreni,insanı ve yaşamı bilinçli,yöntemli ve sistemli olarak araştırır.
  • Her ikisinde de eleştiri süzgecinden geçirilmeyen bilgi güvenli bulunmaz.

FARKLI YÖNLERİ;

  • Felsefe; evreni,insanı ve yaşamı sorgularken,bilim kendini olgularla sınırlar.
  • Felsefe olgu ve olayların ardındaki gerçekliği açıklamaya çalışır.Bilim,doğa olayları arasındaki nedensellik bağını kurarak doğa ile ilgili yasalara ulaşmayı hedefler.
  • Felsefe kurgusal ve rasyonel düşünüş yöntemlerini kullanır.Bilim ise tümdengelim ve tümevarım yöntemlerini kullanır.




Peki ya size göre felsefe-bilim ilişkisinde başka ne gibi benzerlikler-farklar vardır?


                 FELSEFE NEDİR,NE DEĞİLDİR ?



Felsefe kelime anlamı olarak philia - sophia kelimelerinin bir arada kullanılmasından oluşmaktadır.Felsefe bu yönüyle bilgelik sevgisi,bilgi sevgisi anlamına gelmektedir.Felsefe (philosophia) terimi ilk kez, İlk çağın ünlü matematikçisi ve filozofu olan Pythagoras (Pisagor) tarafından kullanılmıştır.Bilgiyi arayan,ona ulaşmak isteyen kişilere ise filozof denir.

Felsefi faaliyetlerin temelinde soru sormak vardır.İnsan soru sorabilen,cevaplar üzerinde düşünebilen bir varlıktır,iste felsefe bu işleyişle faaliyetini sürdüren bir alandır.Felsefe bir nevi soru ile yürütülen bir faaliyettir.

Felsefenin kesin bir tanımı mümkün değildir.Felsefe tarihindeki filozofların hepsinin kendi düşüncelerini destekleyen felsefe tanımlarına ulaşmak mümkündür.Felsefenin alanı ve anlamı gereği de aslında hepimizin zihnindeki düşüncelerden her birimizin ayrı ayrı felsefe tanımlarına ulaşmak mümkündür.


Felsefe için kesin bir tanım çıkartmamız mümkün değildir.Bu bilgelik peşinde koşan,sürekli bilgeliği arayan bir alan için hiç yadsınacak birşey değildir.Ama elimizdeki felsefe tanımlarından ortak,genel bir felsefe tanımına ulaşabiliriz.Felsefe;evreni,insan ve değerleri anlamak amacıyla sürdürülen en geniş araştırma;birleştirici,bütünleştirici bir açıklama gayesidir.Felsefe bir yerde sorularla doğan,gelişen bir alandır.Onun dinamik bir bilim olmasını sağlayan soru sormadır.Felsefe soruları basmakalıp olanlarla yetinmeyen,merak ile her olan bitene ilişkin açıklamalar getirmek isteyen bir alandır.